Yıldız Çalışanların Sağlayacağı Rekabet Üstünlüğünün Farkında Mısınız?
İş ve Yönetim | 19.12.2020
İş hayatının yıldız çalışanlarını tanıyın
Çalışma hayatının kullarının değişiyor olduğunu ortaya koyan onlarca güvenilir analiz var. Bu analiz sonuçları, çalışma hayatının artık yeni kurallar çerçevesinde yönetildiğini söylüyor. Çalışma hayatı artık bizim ne kadar akıllı olduğumuzla ya da eğitim ve uzmanlığımızla eskisi kadar ilgilenmiyor. Bizden beklediği okullarda şimdiye kadar öğrenmiş olduklarımızdan çok daha farklı şeyler.
Dünyanın büyük şirketleri, çalışanlarının kendini ve birbirlerini idare etmekte ne kadar başarılı olduğu ile ilgileniyor. İşe alım tercihlerini, terfi kararlarını bu kritere göre veriyor. Çünkü bu kriter, kimlerin iş hayatında yıldız olmaya aday, kimlerin ise tökezlemeye müsait olduğunu hem yapılan araştırmalar hem de tecrübeler sonucu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Üstelik bu kural, sektör, konum ya da pozisyon ayırt etmeden çalışma hayatının her alanında geçerliliğini her geçen gün ispat ediyor ve daha da inanılır ve güvenilir hale geliyor.
Yeni ölçüt, akademik yeterlilikleri çok da fazla önemsemiyor, çalışanların iş yapmaya yetecek entelektüel kapasite ve know-how a zaten sahip olduğunu varsayıyor. Eğitim seviyesi anketlerinin sonuçlarına baktığımızda bu sonuç çok da şaşırtıcı değil. İş hayatında lisans ve üstü eğitim yapan kişi sayısı her geçen gün artıyor. Eğitim-öğretim olanakları bu kadar artmışken, sertifikalar ve katılım belgeleri ile dolup taşan CV ler, her birimizin baş köşesinde duruyor. İş hayatının yıldızlarının yetkinlikleri bu bahsedilenlerden net bir şekilde ayrılıyor, özellikle de liderlik boyutunda.
Sıradışı iş performansı söz konusu olduğunda IQ, duygusal zekadan sonra geliyor. Bu belki bilinen, ancak şimdiye kadar önemsenmeyen bir bilgiydi. Peki neden, ne oldu da şimdi önemli hale geldi? Yoğun tempo, insanların giderek kendilerini daha da tükenmiş hissetmesine neden oldu. Herkes bilgisayar ve telefon yolu ile konuşurken, kimse gerçekten iletişim kuramaz hale geldi. Yalınlaştırılmış, otomatize edilmiş, birbirine benzetilmiş iş ortamında, empati, açık iletişim gibi insan gerçekleri her zamankinden daha önemli ve görünür oldu. Tek başına teknoloji ile sorunlar çözülemez hale geldi, teknoloji şirketleri için bile teknoloji tek başına yeterli değildi. Bu nedenle refah düzeyi artan ülkeler, duygusal zekayı her zamankinden daha çok önemser hale geldiler.
300′ e yakın şirkette yapılan bir araştırma, geniş bir yelpaze kapsamındaki işler için gerekli olan duygusal yeterliliklere verilen ağırlığın, bilişsel yeterliliklere verilenden çok daha fazla olduğunu gösteriyor. Hafızanıza, almış olduğunuz bir eğitimdeki sıradışı bir eğitmeni, ya da danışmanlık hizmeti aldığınız sıradışı bir danışmanı ya da ‘inanılmaz değil mi?’ dediğiniz bir yöneticinizi getirin. Muhtemelen fark yaratan şey, beyin gücü değildi, o salondaki ya da şirketteki herkes muhtemelen onlar kadar zekiydi. Çevrelerini etkileyen şey, onların dinleme, işbirliği, ilham verme gibi duygusal yeterlilikleriydi.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, yıldız çalışanları duygusal zekası yüksek grup oluşturuyor. Performans değerlendirmelerinde ortaya çıkan sonuçlara göre belirlediğimiz yıldız çalışanlar da işte bu nedenle o liste içindeler. Ve bu listedekiler, şirketlerin, kurumların değerine değer katıyor. Makine operatörlüğü ya da tezgahtarlık gibi görece basit işlerde ilk %1′ e girenler, son %1′ e girenlerin 3 katı değer katıyor; satış memurluğu ya da makine tamirciliği gibi orta derecede karmaşık işlerde ilk %1′ e girenler, son %1′ e girenlerden 10 katı daha fazla iş üretiyor. Sigorta acenteliği, müşteri temsilciliği, avukatlık, doktorluk gibi karmaşık işlerde ilk %1′ e girenlerin ürettiği değer, ortalama performans gösterenlerden % 127 oranında daha fazla.
Artık iş hayatında, sabahtan akşama kadar bilgisayar başında oturup, regresyon analizleri yapıyor olmamız ve ortaya çıkardığınız tablodan heyecan duyuyor olmamız yeterli olmuyor. Düşüncelerimizi karşımızdakilere aktarabilmek, sesimizi duyurabilmek, kendimizle barışık olabilmek.. İşte, hayati farkları bunlar yaratıyor. Gelecek aynı akademik yetkinliklere sahip kişiler arasından seçim yapmayı zorlaştırırken duygusal zekayı daha da fazla ön plana çıkaracak. Peki biz buna hem iş hayatının birer temsilcisi hem de iş hayatını yöneten şirketler olarak ne kadar hazırız? Global dünyada sınırları zorlayan bu rekabetin farkında mıyız?
Aşağıdaki ufak değerlendirme, doğru cevabı bulabilmek için faydalı olacaktır. Özellikle de şirketler için, değerlendirmeyi şu perspektifte yapmalarında yarar var: ”Çalışanlarınızdan aşağıdaki özellikleri arıyor musunuz? Ya da bu özellikleri geliştirmek için çaba harcıyor musunuz? Ya da bu özellikleri kullanmaları için fırsat yaratıyor musunuz? Bu konudaki gelişimlerini izliyor musunuz? Yıldız çalışanları çekebiliyor, elde tutabiliyor en basiti fark edebiliyor musunuz?
- Savını / savınızı ne kadar iyi savunabiliyor/ savunabiliyorsunuz?
Sabahın 8’inden akşamın 5’ine kadar öylece oturup dürtülmeye mi ihtiyaç duyuyor/duyuyorsunuz?
- Bazı kişisel fedakarlıklarda bulunabilen, enerjisi yüksek bir insan mı?/insan mısınız?
- Birlikte çalışılması zor bir insan mı?/insan mısınız?
- Kişisel ve kurumsal duyarlılıkları sezebiliyor mu? sezebiliyor musunuz?
- Yaratıcı risklere girebiliyor ve uyum sağlayabiliyor mu? / girebiliyor ve uyum sağlayabiliyor musunuz?
- Başkalarının öz güvenini sarsan kavgacı biri mi? biri misiniz? Yoksa diğer insanlara yol gösterip ilham mı veriyor?/ veriyorsunuz?
- İşinde/işinizde bir etki yapacak şekilde takipçi ve eyleme yönelik mi? / yönelik misiniz?
Kaynak: İş Başında Duygusal Zeka / Daniel Goleman